22 Nisan 2015 Çarşamba

kulaktan kulağa ...

  
Amerika'da 62 yaşındaki bir hastanın idrar yapma problemleri nedeniyle doktora başvurması nedeniyle ilginç bir durum ortaya çıkmış.

Yapılan tetkikler sonucunda hastanın karın boşluğunda yaklaşık 220 gram ağırlığında dış yüzden kalsifiye görünümde olan bir cisim saptanmış. Cismin zamanında peritondan kopan yağ dokunun kalsifiye olması ve büyümesi ile ilgili olduğu düşünülmüş.

Ardından ise hasta ameliyat ediliyor ve sonrasında da bu cisim boyutu ve özellikleri nedeniyle New England Journal of Medicine'da yayın yapılıyor.

Oldukça ilginç bir olay olmakla birlikte herşey buraya kadar oldukça olağan kabul edilebilir. Asıl olay ise bundan sonra başlıyor.

Yapılan yayının Türkiye'ye kadar kulaktan kulağa iletilmesinden olsa gerek durum ile ilgili gazetede o flash başlık atılıyor. Buyrun bu da fotoğrafı ...



Haberle ilgili linkler ;

http://fox6now.com/2015/04/05/happy-easter-doctors-remove-3-3-inch-egg-shaped-mass-from-mans-abdomen/

http://www.yeniakit.com.tr/haber/karnindan-haslanmis-yumurta-cikti-61425.html

16 Nisan 2015 Perşembe

nükleer santraller ve patolojisi

Malumunuz geçtiğimiz yıllarda ülkemizde Mersin ve Sinop'ta nükleer santral yapılmasıyla ilgili antlaşmalar yapıldı ve geçenlerde de Akkuyudaki nükleer santralinin temelleri atıldı. Muhtemeldir ki bahsi geçen santraller 10 yıl içerisinde topraklarımızda tam anlamıyla kök salmış ve bacalarından su buharları tütmeye başlamış olacak. Bu santralleri yapma konusunda devlet olarak o kadar kararlı ve istekliyiz ki Cumhurbaşkanı görünümlü Başbakanımızın açıkladığı kadarıyla 3. santralin yapılması da halihazırda gündemimizde.

Nükleer santral konusunda kimisi refleksif olmakla birlikte (bu konuda yoğun bir bilgi eksikliğim ve insanların bilgi eksikliği olduğu kanısındayım) çok sayıda eleştirim ya da kafama takılan soru var. Bunun yanısıra nükleer enerji taraftarlarının öne sürdüğü, cevaplanması gereken kimi sorular ...

Nükleer santral yapılmalı mı? yapılmamalı mı? ülkemizin buna ihtiyacı var mı? konusunu burada açmaktan ziyade dikkatimi çeken bir detayı paylaşmak istiyorum.

Bizler Patolog olarak en basit tarifiyle, hastaların dokularına kanser var ya da yok diyen insanlar olarak, yapılacak nükleer santraller nedeniyle artması muhtemel/ ihtimal dahilinde olan kanser vakaları için tanılarımızı aynı şekilde vermeye devam edecek miyiz? Yani biz sadece işimizi yapmakla mükellef insanlar mıyız? Bu preperatta papiller tümör var deyip geçecek miyiz yoksa kanser insidansını artırması muhtemel bir kaynağın engellenmesi için birşey yapacak mıyız ya da yapmalı mıyız?

Hayatın içinde olan biten durumlara karşı nesne konumunu mu alacağız?  Yoksa mesleğimizin bizi yönlendirdiği, salık verdiği şekilde öncelikle hastalıklara neden olacak olumsuz şartları ortadan kaldırmak için çaba sarfedecek miyiz?

Nükleer santraller konusu evvelden bu yana dikkatimi çeken bir konu fakat geçen günlerde bu konunun aslında patoloji ile patologlar ile doğrudan ilişkili olduğunu ve özellikle de patologları, onkologları (çemberi biraz daha genişletmek gerekirse doktorların tamamını) ilgilendiren önemli bir mesele olduğunu farkettim. Bu konuda doktorlar olarak ya da patologlar olarak tarafımızı ya da duruşumuzu, bireysel tavır almaktan ziyade topluca gösterebilmemiz gerektiği kanısındayım.

Bu konuya dair yapılası aklımda bazı fikirler, projeler var ama öncelikle şu tezimi tez vakitte bitirmeliyim.

Herşey yolunda giderse proje detaylarını da yine bu site üzerinden tekrar paylaşacağım ...

Şimdilik bu kadar :)


10 Nisan 2015 Cuma

new age patolojik sanat - Berrin Çaylak

                                                         Kaynak - Fikret Dirilenoğlu

6 Nisan 2015 Pazartesi

mısırlılar ve kanser

Bu haftasonu, henüz bir hafta önce vizyona giren "Cancer Emperor of All Maladies" belgeselini izlemeye başladım. İzlemeye başladım dememin sebebi ise belgeselin 3 bölümden oluşması ve her bir bölümün yaklaşık 2 saat sürüyor olması. Belgeselin henüz yarısına gelmiş olmakla birlikte bir hayli keyif aldığımı belirtmek isterim.

Belgeselin konusu; geçmiş zamandan bu yana kanserin tanımı, tarifi, tedavinin olmadığı dönemde kansere bakış açısı, bu süreçte denenen tedavi yöntemleri, kansere yönelik  ilk kemoterapi denemeleri ...  gibi gibi kanser ile ilgili çok ilginç başlıkları olan geniş çaplı bir belgesel.


Bu konuda uzun uzun birşeyler yazmak isterdim lakin zaman sıkıntım nedeniyle şimdilik fırsat buldukça dikkatimi çeken anektodları paylaşacağım.

Tarihte ilk kanser tanımı:

   
Tarihte en eski kanser tanımı (kanser kelimesi tanımlayıcı kelime olarak kullanılmamış olmakla birlikte) MÖ 3000’lü yıllarda Mısır’da yapılmıştır. Bahsi geçen metin Edwin Smith Papirüs’ü olarak anılmakta olup travma cerrahisi konusunda yazılmış olan eski Mısır kitaplarında bahsedilmektedir. Bu kitapta, 8 tümörlü vakanın ya da ülsere görünülü memenin "fire drill" diye tariflenen aletle koterize edildiğinden bahsedilmiştir. 

Bu metinlerde hastalığın tedavisinin olmadığı  yazmaktadır.

İsteyen olursa filmi indirmek için gerekli linki paylaşabilirim ...














1 Nisan 2015 Çarşamba

patolojik telefon kılıfı ...

Tabak, çanak, fular derken patolojik tasarımlarda sıra telefon kılıfına geldi ...